DARBELER 4
Geçen sayımızda II. Abdülhamid zamanını ve o zamanda meydana gelen suikast ve darbeleri ele almıştık. Bu sayımızda ise Abdülhamid sonrası gelişmeleri, Cumhuriyetin ilk yıllarını ve 1960 darbesine kadar geçen süreci değerlendirmeye çalışacağız.
Şunu peşinen ortaya koymak gerekir ki şu an İsrail'in Filistin'de sergilediği terör ve zulüm Abdülhamid'in nasıl bir dirayet, basiret ve ferasete sahip olduğunu bizlere tekrar hatırlatıyor. Çünkü o "Ben Filistin'den bir karış dahi toprak satmam! Zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim ise oraları kanlarını dökerek kazanmış ve mahsuldar kılmıştır. Şehit kanları ile alınan vatan parçası, para ile satılmaz! Biliniz ki, ben canlı bir beden üzerinde sizin yapmayı planladığınız hain ameliyata asla müsaade etmem!" demişti.
27 Nisan 1909'da Meclis-i Umumi toplandı. Abdülhamid‘i alaşağı etmek için İttihat ve Terakkiciler kendilerine yakın olan subayları meclise yığdılar. Her vekil başına neredeyse bir asker diktiler ve silah zoruyla Abdülhamid'in görevden alınma kararını çıkardılar. Ne acıdır ki bu kararı Abdülhamid'e sunan dört kişiydi ve bunların üçü gayrimüslim ve biri de ne olduğu belirsiz olan bir kişiydi. Bunlardan birincisi Ermeni Ayan(Senato) üyesi Aram Efendi, ikincisi Draç Mebusu Arnavut Esad Toptani (sonradan 'hizmetlerine mukabil' Paşa yapılacaktır), üçüncüsü Yahudi Selanik Mebusu Emanuel Karasso , ve dördüncüsü ise Abdülhamid Han'ın vaktiyle nice iltifatına mazhar olarak Koramiralliğe kadar yükselmiş bulunan Arif Hikmet Paşa.
Bu kararı tebliğ edenleri, Abdülhamid'den sonra Filistin topraklarına Siyonist Yahudileri yerleştirenleri ve Yahudi devleti kurulurken onu tanıyan İslam ülke liderlerini lanetliyorum.
Abdülhamid'den sonra Mehmet Reşat padişah oldu. Fakat emir ve komuta tamamıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin eline geçmişti. Trablusgarp da alınan yenilgi ve Balkanlar'ın karışması ittihat ve Terakkinin işini zora sokuyor; buna karşın Hürriyet ve İhtilal partisi güçleniyordu. Ancak İttihat ve Terakkiciler çeşitli hile ve desiselerle yeniden bir hükümet kurdular. Bu hükumet sadece 3 ay dayanabildi ve iç karışıklıklar çıkınca istifa etmek zorunda kaldı. Ancak Balkan Savaşlarının başlaması nedeniyle Padişah seçimi erteledi ve Sadrazamlığa Kıbrıslı Kamil Paşa'yı getirdi.
23 Ocak 1913 günü Enver Bey ve Talat Bey'in önderlik ettiği bir grup İttihat ve Terakki üyesi tarafından hükûmet binası Bâb-ı Âli'nin basılmasıyla yapılan askerî darbe olan Bâb-ı Âli Baskını gerçekleşti. . Bu baskın sırasında Harbiye Nazırı Nâzım Paşa öldürüldü ve Sadrazam Kâmil Paşa'ya zorla istifası imzalattırıldı. Enver Paşa sadrazamın istifa dilekçesini doğruca Padişah Mehmet Reşat'a götürmüştü. Bu ikinci darbeyle arkasında halkın hiçbir desteği olmayan İttihat ve Terakkiciler yeniden zalimane baskılara kaldığı yerden devam ettiler.
Sultan Reşat vefat ettiği gün 4 Temmuz 1918 Sultan Vahdeddin padişahlığını ve halife olduğunu ilan etti. 30 Ekim 1918 de ise Mondros mütarekesi ile birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgiyi kabullenmiş olduk. Sultan Vahdettin Mondros mütarekesine imza atan heyeti kabul etmedi ve onları huzurundan kovdu. Sebepsiz yere Osmanlı devletini savaşa sokan ve milyonlarca vatan evladını cephelerde eriten Talat Enver ve Cemal Paşalar yurtdışına kaçtılar.
İttihatçı liderlerin baskısından kurtulan Sultan Vahdeddin'in elinde düşmanlara teslim edilmiş bir ülkeyi idare etmek kaldı. Osmanlı'nın başkenti İstanbul önce 13 Kasım 1918'de fiilen sonra 16 Mart 1920'de resmen iki kez işgal edildi. Bu işgalden sonra özellikle İngilizler Sultan Vahdeddin'den Anadolu'daki ayaklanmaların bastırılmasını talep ettiler. Bunu fırsat bilen Sultan Vahdeddin bu iş için Mustafa Kemal ve bazı subayları görevlendirdi. Aslında Mustafa Kemal'in görevlendirilmesine Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi karşı çıkmıştır ve bir takım gerekçeler sunmuştur. Fakat Padişah kararından geri dönmedi ve Mustafa Kemal'i büyük yetkilerle donatarak ve maddi birçok imkânlar sunarak görevlendirdi. Sultan Vahdettin Mustafa Kemal ve taraftarlarına çok ciddi maddi yardımlar göndermeye başladı. Öyle ki Hilal-i Ahmer Cemiyeti çeşitli yardımlar adı altında topladığı bütün paraları Mustafa Kemal'e ulaştırdı ve bu desteklerle milli mücadele başladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu desteklerle kuruldu. 1 Kasım 1922 tarihinde alınan bir kararla Saltanata son verildi ve Osmanlı'nın son padişahı görevden el çektirilerek sürgüne mahkûm edildi.
*YAZILARIN TÜM SORUMLULUĞU YAZARLARA AİTTİR
Yazarın Diğer Yazıları