BÖLGESEL GÜÇ VE MEYDAN OKUMAK
"Bölgesel meydan okumak” (regional challenge) ifadesi, genellikle bir ülkenin, bölgenin veya topluluğun içinde bulunduğu coğrafi, siyasi, ekonomik veya sosyal bağlamda karşılaştığı zorlukları veya tehditleri tanımlamak için kullanılır. Bu meydan okumalar çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir ve farklı kategorilerde incelenebilir.
Uluslararası siyasal sistemde yaşanan güç mücadelesi açısından tarihi bir kırılma noktasında olduğumuz herkesçe malum. Aslında Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş'ın sona ermesi de çok önemli kırılma noktalarıydı. Ancak küresel siyasetin gelişiminde oldukça önemli bir dip akıntı olan "Batı'nın Üstünlüğü” açısından bu gelişmeler büyük sonuçlar doğurmadılar. Birinci Dünya Savaşı büyük ölçüde Batılı güçler arasında yaşanan bir savaştı ve savaş sonrasında Batı'nın askeri ve ekonomik açıdan üstünlüğü artarak devam etti. İkinci Dünya Savaşı da ağırlıklı olarak yine Batılı güçler arasında yürütüldü ve meydan okuyanların yenilgisiyle sonuçlandı. Geleneksel Avrupa zihniyeti güçlerinden biri olan Rusya'nın Soğuk Savaş döneminde Sovyet rejimi altında ABD ve Batı Avrupa'ya karşı meydan okuması da yenilgiyle sonuçlandı. Şimdi küresel anlamdan yaşanan meydan okumalar yaklaşık 250 yıldır devam eden ve gün geçtikçe artan Batı'nın üstünlüğünün sona ermesi açısından daha ciddiye alınması gerekli bir gelişme olduğu ise genel kabul gören bir düşüncedir. Hatta şuan yüzleşilen bir gerçektir. Doruk noktası da İsrail'in Gazze'ye olan saldırıları, İnsanoğluna ona barbarlığıdır.
Türkiye'nin de bölgesel güç olduğu gerçeğini bugün en uzaktan en yakına kadar tüm devletler kabullenmiş durumdalar. Cumhuriyet tarihinde son 50 yıllık siyasal İslam hareketleri, aile, toplum birey bilinçlenmeleri ve doğru anlayış yönetim tarzı Türkiye'yi yeniden büyük Türkiye anlayışını besleyen akılla bölgesel güç pozisyonuna taşıdı.
Bölgesel güç olmanın tabi ki getirdiği kolaylıklar ve zorluklarda beraberinde geldi. Meydan okumalar başladı.
Ekonomik meydan okumalar, Siyasi meydan okumalar, güvenlik açısından meydan okumaları, sosyal meydan okumalar, çevresel meydan okumalar. Bu okumaları çoğaltabiliriz. Hedefinde adalet ve özgürlük olan, insan varlığını değerler üstü gören anlayışın bu meydan okumalar ile yüzleşmesi gayet doğal.
Türkiye kendisine karşı olan tüm meydan okumalara, bölgesel kalkınma ve istikrar için stratejik planlar ve politikalar geliştirilmesiyle karşılık verdi. Çoğu zaman, bu zorluklarla başa çıkmak için ulusal hükümetler, bölgesel yönetimler ve uluslararası kuruluşlar arasında iş birliği ve koordinasyon kurdu. Ciddi atılımlar ve açılımlarla hamleler yaptı. İç yapısını güçlendirmeyi, dış yapısını da inşa etmeyi misyon edindi.
Küresel siyasi rekabette Türkiye, coğrafi konumu, tarihi mirası ve siyasi-stratejik öneminden dolayı kritik bir aktördür. Bu aktörlük görevi kendisini yavaş yavaş yeni dünya düzeninde oyun kurucu pozisyonuna doğru taşıyor. Kaçınılmaz hakikatler er yada geç vuku bulacağından dolayı Türkiye'nin medeniyet tarihi yeniden bu görevi kendisine tevdi edecek.
Türkiye'nin bulunduğu havzayı gözümüzün önüne getirerek, bu pozisyonun yüklediği misyonu yeniden okumaya ve anlamaya çalışalım.
1. Jeostratejik Konum
Türkiye, Avrupa, Asya ve Ortadoğu'nun kesişim noktasında yer alır. Bu konum, enerji nakil hatları, ticaret yolları ve askeri strateji açısından büyük önem taşır. Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz'e kıyısı olan Türkiye, bu denizler üzerinden yürütülen deniz ticareti ve enerji transferlerinde stratejik bir geçiş noktasıdır.
2. Enerji Koridoru
Türkiye, doğu-batı enerji koridorunda önemli bir transit ülke olarak öne çıkmaktadır. Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattı gibi projeler, Hazar bölgesinin ve Orta Doğu'nun petrol ve doğalgaz kaynaklarını Avrupa'ya taşımada kritik rol oynar.
3. NATO ve Askeri Güç
Türkiye, NATO'nun önemli bir üyesidir ve ittifakın güneydoğu kanadını oluşturur. İncirlik Hava Üssü ve diğer askeri tesisler, NATO'nun Ortadoğu ve Akdeniz'deki operasyonlarında kritik rol oynar. Ayrıca, Türkiye'nin kendi askeri gücü ve savunma sanayiindeki gelişmeleri de dikkate değerdir.
4. AB ile İlişkiler
Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri, küresel siyasi rekabette önemli bir faktördür. AB üyelik süreci zaman zaman duraksasa da, Türkiye'nin Avrupa ile olan ticari ve diplomatik ilişkileri derindir ve önemlidir. AB Türkiye'ye mecburdur. Türkiye'nin hiçbir mecburiyeti yoktur.
5. Ortadoğu Politikaları
Türkiye, Suriye, Irak, İsrail-Filistin sorunu ve İran gibi bölgesel konularda aktif bir rol oynamaktadır. Özellikle Suriye iç savaşı ve mülteci krizi konularında önemli bir aktör haline gelmiştir. Ortadoğu'nun gücünü elinde bulunduran güç dünya gücüdür. Türkiye bu aşamada bölgesinin öncüsü ve aktörüdür. Oyun kuruculuğu da yaklaşık 10 yıldır net gözlemlenmektedir.
6. Rusya ile İlişkiler
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler, enerji iş birliği, savunma sanayii (örneğin S-400 füze sistemi alımı) ve Suriye'deki durum gibi konular çerçevesinde hem iş birliği hem de rekabet unsurları taşır. Rusya gelişmelerin sonuçlarına erkenden vakıf olmuş ve Türkiye ile farklı alanlarda ilişkilerini güçlendirmeyi misyon edinmiştir. Erdoğan ve Putin yönetim anlayışları devam ettiği müddetçe ilişkiler daha fazla güçlenecektir.
7. Çin ile İlişkiler
Türkiye'nin Çin ile olan ekonomik ve ticari ilişkileri, "Bir Kuşak, Bir Yol” girişimi kapsamında daha da önem kazanmaktadır. Bu durum, Türkiye'yi Asya'daki büyük ekonomik girişimlerin bir parçası haline getirmektedir.
8. İç Politik Dinamikler ve Dış Politika
Türkiye'nin iç politik durumu, küresel siyasi rekabetteki rolünü de etkiler. Demokrasi, insan hakları, ekonomi ve siyasi istikrar gibi unsurlar, dış politikada ülkenin konumunu ve etkisini belirler. Türkiye'nin son yerel seçim sonuçları, siyasi hareketler açısından çok önemlidir. Dış politika anlayışı da iç dinamiklerle entegredir.
9. Kafkasya ve Balkanlar
Türkiye, Kafkasya ve Balkanlar'da tarihi ve kültürel bağları nedeniyle aktif bir rol oynamaktadır. Azerbaycan ile olan yakın ilişkiler ve Balkanlar'daki Türk topluluklarıyla olan bağlar, Türkiye'nin bu bölgelerdeki nüfuzunu artırmaktadır.
Kısa açıklamalarla genel olarak değinmeye çalıştığım Türkiye vizyonu, küresel siyasi rekabette çok boyutlu bir aktör olarak, hem bölgesel hem de küresel düzeyde önemli bir konuma sahiptir. Jeopolitik konumu, askeri kapasitesi, ekonomik potansiyeli ve diplomatik ilişkileri, Türkiye'nin küresel sahnedeki rolünü şekillendiren temel unsurlardır. Bu bağlamda, Türkiye'nin izlediği politikalar ve stratejik kararlar, sadece kendi bölgesi için değil, küresel denge ve güvenlik için de büyük önem taşımaktadır. Bu perspektif bakış açısının normal zaman aşımından çok daha hızlı getirileri olacağına inanıyorum.
7 Ekim Aksa Tufanı İslam Dünyası ve Batı devletlerinin Türkiye'siz düşünemeyecekleri ve karar veremeyecekleri bir harekattır. Konu başlığımız "Küresel Güç ve Meydan Okumayı” da bu minvalde yeniden düşünmenizi arzu ediyorum.
Küresel denklemin tüm saç ayakları sarsıntıdayken, "Ortadoğu Baharı” kapımıza dayanmışken, bize düşen merhametin, insanlığın ve adaletin tüm insanlığa ulaşması için gayretimize devam etmektir.
Yeni bir dünya kurulacaktır.
"Şu an itibarıyla, 147 ülke Filistin'i bir devlet olarak tanımış durumdadır. Birleşmiş Milletlere üye 193 ülkenin dörtte üçünden fazlası Filistin'i egemen bir devlet olarak kabul etmiştir. 147 ülkenin ortak kararı, 5 üyeden oluşan Güvenlik Konseyinin keyfine bırakılamaz. Tüm dost ve kardeş ülkeleri, bu adaletsizliğe itiraz etmeye davet ediyoruz. Tekrar söylüyorum, Dünya 5'ten büyüktür. 147, 5'ten büyüktür. İnsanlığın ortak vicdanı, 5'ten büyüktür.” (Recep Tayyip Erdoğan)
*YAZILARIN TÜM SORUMLULUĞU YAZARLARA AİTTİR
Yazarın Diğer Yazıları