VATAN SÂĞ OLSUN HİZMET EDENLER VÂR OLSUN

Biz gurbette yaşayanlar, her sene memleket özlemiyle, sıla-i rahim özlemiyle, büyüklerimize ve sevdiklerimize kavuşmak arzusu ve özlemiyle, ülkemizde bıraktığımız senoryoları devam ettirme heyecânı ve özlemiyle yanar tutuşuruz. Bu yanış bâzen on ay, bâzen de on bir ay olur. Sılai dönüş yolun da bizler, inanın daha gelecek yılın hesallarını yapmaya başlarız, acaba uçakla mı gelsek yoksa arabayla mı gelsek diye düşünürüz. 
Çünkü araba yolculuğu çôk meşakkatli bir yolculuktur. Eğer bir de tek şoförseniz, bir an önce de vatana ve sevdiklerinize kavuşmak isterseniz, dur durak bilmeden gaza basar, yol da bolca kahveler içer, bolca enerji veren içecekler içeriz.
Uykudan uzaklaşabildiğimiz kadar uzaklaşır, kendimizi ayık tutmaya çalışırız. Sılai rahim yapma ve yaptırma sorumluluğunu almış biz şöförler, ayık olmak zorundayız. Çünkü sevdiklerimizin canları bu yol da bize emânet ediliyor. Mâlesef bu yolculuk esnâsında nice cânlar, nice vatandaşlarımız, nice sevdiklerimiz, uykusuzluktan ve veyâ dalgınlıktan dolayı kazâlar yapmaktalar, nice hânelere, nice ocaklara, nice kaplere ateşler düşmekte.





Keşke heyecanlarımıza biraz gem vurabilsek,keşke uykularımız geldiğin de araçlarımızı uygun bir yerlere çekebilsek ve istirahatler edebilsek keşke "iyiyim iyiyim" diyip de uykumuzu görmemezlikten gelmesek, 
Keşke şunun şurasın da ne kaldı, hadi sabret diyip kendi kendimize yola devam et demeseydik. Kazaların en çok yaşandığı zaman dilimileri, varacağımız adreslere en yakın mesâfeler de olduğu, araştırmalarla ortaya konmuş, yazılıp çizilmiş ve dile getirilip ciddi uyarılar da yapılmıştır.
İnşaallâh bu uyarıları can kulağıyla dinler, almamız gereken ibretleri alır, gerekli dersleri de çıkarmış oluruz. Sözümüzü tekrar yazımızın başlığına  getirmek isteriz. Sıla-i rahimimizi yaptıktan sonra, önce ailemize, sonra gönüller şehir Konya mıza, daha sonra cennet vatan olan yurdumuza vedâ ettik ve yollara koyulduk. Kapıkule sınır kapımıza yaklaşmıştık, Albayrağımıza, Hilâlimize ve Yıldızımıza, gönülden gelen o sıcacık muhabbetlerimizle derîn derîn baktık, tekrar kavuşma arzsusu ümîdiyle vedâ ettik. Sonraki sınır kapısı Bulgaristan oluyordu, orda da hayli kuyruklar vardı. Herkes gibi bizler de, sıkılarak arabamız da sıramızı bekledik.
Sıra bize gelince memurlara pasaportları verdik. Bürodaki memur bizi tek tek pasaporta bakıp süzdü. Adlarımızı sordu, başka bir memur bağajı açtırdı ve; "kıymetli eşyalar var mı?" dedi.
Ben de; "yok dedim" "peki kaç karton sigara var dedi?" ben de; "hiç yok, kullanılmasına da taraftar değilim" dedim. sözümüze itinad ettiler ve bağajı kapatabilirsin dediler.
Biz de bağajı kapatıp, Bulgaristan'ın içerisine doğru yol aldık, daha sonraki sınır kapımız ise Bulgaristan çıkış kapısı olan Kalotina olacaktı. Biz Kalotina'ya gelmiştik, lâkin hava çok sıcaktı.
Her kapıda olduğu gibi kuyruklar, uzun uzadıya uzayıp gidiyordu.
Sıcaktan, beklemekten artık yorulmuş bir hal deyiz. insanın canı su istiyor, sıcak bir şeyler içmek istiyordu, tam da biz bu sıkıntılı zaman dilimlerini yaşarken, birilerinin elinde bardaklar, diğerlerinin ellerin de sular, bir diğerleri de bisküvitler almış hareket ediyordu, daha sonra dikkatlice baktım bu aldıklarını nereden aldılar diye, bir de ne göreyim, bir Kızılay standı, bir Kızılay çadırı, bir de ambülans Kızılay aracı, Hem de Vatanımızı Temsil eden KIZILAY Çadırı kurulmuş.
O atmosfer de ihtiyaç sahiplerine, su, çay, bisküvi ve kekler dağıtılıyor, isteyenler de kan bağışı da verebililiyordu gözlemlediğim kadarıyla.
Ben araç kulkandığım için, eşime dedim ki şu Kızılay'ımızdan çay ve su alsan da içsek dedim, anladığım kadarıyla ücretsiz dedim, eşim yine de yanına bir miktar aldı ve kızılay'a doğru ilerledi, iki bardak çay, iki su, bir de tuzlu çizi bisküvi almış getirdi.
"Peki ücretlerini ödedin mi?" diye sordum, hayır parasını almadılar, ücretsizmiş dedi.
İnanın o an çok duygulandım, Hem Vatanımla, hem de Kızılay'ımızla gurur duydum. 
Çünkü ihtiyacın olduğu yer de, hem de milletler ayırt etmeksizin, su, çay, büsküvit, ve sağlık hizmetlerini, insanlığa sunmaları, başlı başına, taktîre şayan, ödüllere de lâyıktı.
Tam Kızılay'ın önünden geçerken, arabanın camını indirdim ve nefesimin yettiği kadar, görevli arkadaşlar duyacak şekil de, ağzımzan şu sözler döküldü 
"Vatan sağ olsun, Vatana hizmet edenler vâr olsun" dedim
Onlar da ellerini kalplerine götürdüler ve sanki âmin dediler.
Bir de onlardan bir hâtıra kare istedim, onlar o kareyle, sanki bütün insanlığı hizmet edenler adına selamladılar.




Ey Kızılay, cân Kızılay, şifâcı dermancı Kızılay
Sen yeryüzünde hep dalgalan, yerine göre karanlıkta kalanları aydınlat, yerine göre hilâl ol, yerine göre nice dertlilere devâ, nice hastalara şifâ ol.
Kırmızın hiç solmasın, çünkü insanın kırmızı kana ihtiyacı var, insanın yüz de yetmişe yakını su derler, kan derler. ondandırki ey Kızılay, sen nice canlara önce kân, sonra da cân olasın.
Ey baştâcımız olan Kızılay, biz senin çalışanlarını ayakta alkışlıyor ve kendilerini sevgimiz ve muhabbetimizle ödüllendiriyoruz.
Sizi maddi ve mânevi destekleyen her bireyi, her derneği, her kurumu, her işadamını, her devlet adamını, her ordu mensubumuzu, Cumhurumuz olan Reisimizi, yânî cümlenizi ayakta alkışlıyor ve sizlere duâlar ediyoruz. Allâh sizler den râzı olsun, Rabbimiz sizleri iyi insanlarla hemhâl eylesin. Âmîn.
Kızılay'ın nice dertlerde, nice sorunlarda, nice âfetlerde, nice gözyaşının ve acının olduğu yer de, ay gibi parlamasını istiyorsak eğer, huzur limanı, sifa bahçesi olmasını istiyorsak eğer.
O vakit gelin hep berâber Kızıl ayımıza sâhip çıkalım
Biz Kızılay'a maddi ve manevi  sâhip çıktıkça, inanının o Kızılay, yeryüzüne rahmet olmaya devâm edecek.
Ne mutlu bu rahmete bir nebze de olsa katkı sunabilenlere.


*YAZILARIN TÜM SORUMLULUĞU YAZARLARA AİTTİR

*YAZILARIN TÜM SORUMLULUĞU YAZARLARA AİTTİR

Yazarın Diğer Yazıları